


Bölüm 1 Akçaağaç Yaprakları Tarafından Gömülenler
Sonbaharın sonlarıydı, altın rengi akçaağaç yaprakları avluyu örtmüştü. Akçaağaç ağacının altında, onunla geçirdiğim on sekiz yılın anılarıyla dolu bir kutuyu tutarak tek başıma duruyordum. Yakında, bu kutuyu ve ona olan sevgimi ağacın altına gömecektim.
Ronan Hanks ve Helen Hanks, ikinci katın penceresinden izliyorlardı, kalpleri ağırdı. Ronan öfkeyle parladı, "Onlarla yüzleşeceğim! Kızımıza böyle hakaret etmeye nasıl cüret ederler?"
Helen, sakin kalmaya çalışarak Ronan'ı dışarı fırlamaktan alıkoydu. Bahsettiği kişiler bir zamanlar yakın arkadaşlardı, ama şimdi iki aile birbirine düşmandı.
"Pitt ailesiyle bağlarımızı koparabiliriz!"
"Ama yıllardır süren bir bağı nasıl koparabiliriz? Daniel'in büyüdüğünü izledik..." Helen, kararsızlıkla mırıldandı.
Kutuyu açtım ve her bir eşyaya baktım, anılar geri geldi.
Daniel ve ben dört yaşındayken bir piramit inşa ettiğimizde kullandığımız üçgen bir Lego parçası. Piramidin zirvesini simgeleyen parçayı bana vermişti ve o gece heyecandan uyuyamamıştım.
Daniel'in on yaşında kazandığı bir okul yarışından bir madalya vardı. Yarışın sonunda kanayan dizlerini hatırlıyorum, ona çok üzülmüştüm.
Daha fazla eşya vardı: bir okul silgisi, değiş tokuş edilen kalemler ve bir turnuva zaferinden bir tenis topu.
Bu sonbaharda, bu değerli şeyler ve sevdiğim çocuk mühürlenecekti.
Hepsi o sözle başlamıştı!
Keşke o umutsuz bekleyiş hiç gelmeseydi.
On sekiz yıl önce, Ronan ve Helen buraya yerleşmiş ve Pitt ailesiyle tanışmıştı. İki aile benzer geçmişlere sahipti ve Helen, Emma Pitt ile hızlıca yakınlaşmıştı. İkisi de hamileydi ve bir anlaşma yapmışlardı: biri erkek, diğeri kız doğurursa, evlendireceklerdi.
Kız olan bendim, erkek olan Daniel'di.
Bu sözü Helen'den öğrendim.
Büyüdükçe Daniel'e aşık olmamın sebebi aşk mıydı yoksa bu söz müydü, bilemiyordum.
Bu sözün gerçekleşmesini hayal ediyordum.
Ama işler istediğim gibi gitmedi.
Hanks ve Pitt aileleri çok yakın olmuştu, neredeyse gerçek bir aile gibiydiler. Aile toplantıları sıkça yapılıyordu, sadece kısa bir yürüyüş mesafesindeydiler.
Bir toplantıdan önce, Helen bana takılmıştı, "Jane, Daniel'i seviyorsun, değil mi?"
Kızardım, "Anne, öyle deme!"
Gözlerinden kaçınmak için üzüm yemeye başladım, suyu beyaz yakama bulaşmıştı. Helen her zaman dağınık yeme alışkanlığım için beni azarlardı.
Başını salladı, "Senin bu rahat kişiliğinle, Daniel'in seni beğenip beğenmeyeceğini merak ediyorum."
Geriye dönüp baktığımda, sözleri kehanet gibiydi.
Ebeveynlerimin bahsettiği erdemli kız olmadığımı biliyordum.
Ama hep düşünürdüm ki, 'Daniel bana iyi davranıyor ve kendim olmamı söylüyor. Beni olduğum gibi seviyor olmalı.'
On sekiz yaşında, nazik iltifatları gerçek duygulardan ayırt etmek zordu.
Ayağa kalktım, "Anne, üzüm suyu kıyafetlerime bulaştı. Değiştireceğim!"
"Çabuk ol, Pitt ailesi yakında burada olacak."
Elbisemin fermuarını açarken, kalbimi hızlandıran sesi kapının dışında duydum.
"Bay Hanks, Bayan Hanks, merhaba!"
"Merhaba, Daniel! İçeri gel!" Helen sıcak bir şekilde karşıladı.
Daniel Pitt! Rüyalarımı süsleyen isim!