Bölüm 5 Çocuk Bulmak
Riley'nin hamburger ve patates kızartması almaya karar verdiğini duyan Harper, onları kızarmış tavuk restoranının girişine götürdü.
Tam içeri gireceklerken, küçük bir kız aniden koşarak geldi ve duramayıp Harper'ın karnına çarptı. Geri sekti ve yere düştü.
"Nereden geldin sen? Ailen nerede?" Harper, küçük kızın aniden ortaya çıkmasıyla şaşırmıştı. Onun düştüğünü görünce biraz endişelendi.
Finley yerde oturmuş, kafasını ovuşturuyordu. Ağlamadı veya yaygara koparmadı, sadece Riley ve diğerlerine baktı.
Riley hemen tepki verdi, koşup onu yerden kaldırdı. "Canın acıdı mı?"
Küçük kız, Finley, beyaz bir prenses elbisesi, bir saç bandı takmış ve bir oyuncak bebek tutuyordu. Büyük, parlak gözleriyle bir masal prensesine benziyordu.
Önündeki grubu görünce gözlerinde korku ve endişe belirdi. Riley konuşunca başını salladı ve uzaklaşmaya başladı.
Riley onu hemen yakaladı ama Finley'nin korkmuş ifadesini görünce hemen bıraktı ve nazikçe, "Korkma. Sadece kaybolmanı ya da kötü insanların seni almasını istemiyorum," dedi. Etrafta kızla birlikte olabilecek yetişkinleri görmeyince, Riley kızın ailesinden ayrıldığından emin oldu.
Finley'nin ne kadar ürkek göründüğünü düşününce, onu yalnız bırakmak tehlikeli olabilirdi. Riley de bir anne olarak, bir çocuğu kaybetmenin ya da güvenliğinden korkmanın paniğini anlıyordu. Bu yüzden, ailesi gelene kadar kızı yanlarında tutmaya karar verdi.
Finley konuşmadı. Riley çömeldi ve yumuşak bir sesle, "Kötü biri değilim. Ailenden ayrıldın mı, bana söyleyebilir misin?" diye sordu.
Finley bebeğini daha sıkı tuttu ve birkaç adım geri çekildi, Riley'ye temkinli bir şekilde bakarak sessiz kaldı. Ancak, onun kırılgan hali Riley'nin annelik içgüdülerini harekete geçirdi.
Yıllar önce, Riley doğumda bir kız çocuğunu kaybetmişti, bu sırrı kalbine yakın tutuyordu. Finley'yi görünce, kaybettiği çocuğunu düşündü, şimdi bu yaşlarda olacaktı. Riley, Finley'nin yakındaki kızarmış tavuk dükkânına baktığını fark etti, açıkça bir şeyler istiyordu.
"Sana lezzetli bir şeyler alalım mı?" Riley elini uzattı, Finley'yi dükkâna götürmeyi ve sonra ailesiyle iletişime geçmeyi planladı.
İçgüdüleri, bu küçük kızın ailesinden ayrıldığını söylüyordu, bu yüzden onu yalnız bırakmamalıydı. Yanılmıyorsa, çocuk hafif otistik ya da belki de sözsüzdü, bu da onun yalnız dolaşmasını daha tehlikeli hale getiriyordu.
Finley bir an için Riley'nin eline baktı ve yavaşça uzanıp tuttu. Yabancılarla gitmemesi gerektiğini biliyordu, ama bu kadında tanıdık bir şeyler vardı, ona içgüdüsel olarak güvenmesini sağlıyordu.
Finley'nin sessizliğini izleyen Landon ve Winston, onun dilsiz olabileceğini düşündüler.
Restorana girdiklerinde, Riley sabırla sordu, "Aileni arayabileceğim bir telefon numaran var mı? Onları buraya çağırabilirim, tamam mı?"
Finley başını eğdi, konuşmadı.
"Anne, o dilsiz mi?" diye sordu Winston.
Landon nazikçe uyardı, "Winston, öyle söyleme!"
Bunu duyunca, Finley çekingen bir şekilde Riley'ye yaklaştı ve onun gömleğine tutundu, sanki bir rahatlık kaynağı bulmuş gibi. Riley'nin yanında olmak ona açıklanamaz bir güvenlik hissi veriyordu ve Riley'nin kötü biri olmadığını düşünüyordu.
Uzun bir sessizlikten sonra, Riley tekrar konuştu, "Bana söylemezsen, seni polis karakoluna götürüp ailenin gelmesini beklemek zorunda kalacağım."
Finley tereddüt etti, sonra cebinden bir kalem ve yapışkan not çıkardı ve bir dizi numara yazdı.
Riley onu aldı ve bir telefon numarası olduğunu gördü, kızın gerçekten konuşamadığını düşündü, yoksa yanında kalem ve yapışkan not taşımazdı.




































































































































































































































































































































































































































