Bölüm 2 Dokunma bana!
David ve Olivia tüm öğleden sonrayı gözetleme odasında geçirdiler, görüntüleri izlediler ama şüpheli bir şey bulamadılar.
"Odağı yanlış yere çekmiş olmalıyım," dedi Olivia, odadan çıkarken.
Onun üzgün ifadesini gören David, kolunu onun omzuna attı. "Olivia, bu senin suçun değil. Kendine bu kadar yüklenme. Ve çok fazla endişelenme. Ne olursa olsun, her zaman senin yanındayım."
Olivia başını salladı ve yüzünü onun göğsüne gömdü. Ona güveniyordu. O iyi bir adamdı. Üç yıl önce, utandığında, onu terk etmemişti. Aksine, onu teselli etmiş ve bugüne kadar yanında kalmıştı.
Uzun bir sarılmadan sonra, Olivia David'den ayrıldı. Yakındaki kalabalık caddede, camları açık lüks bir araba geçti. Arka koltukta oturan adamın profili çok tanıdıktı—yüksek burun köprüsü, derin yüz hatları. Robert Davis'e çok benziyordu.
Olivia dondu kaldı.
"Olivia?" David şaşkınlıkla sordu. "İyi misin? Ellerinin buz gibi."
"O..." Olivia elini kaldırarak arabanın gittiği yönü işaret etti, dişleri birbirine vuruyordu. "O adam, o..."
Cümlesini bitiremedi, yine stresli olduğunu ve yanıldığını düşündü. Bu şekilde devam etmemeliydi.
Olivia elini geri çekti ve başını salladı. "Bir şey değil. Geç oldu. Eve gidelim."
Ertesi gün, Olivia işe gitti. Lobiye girerken, kapanmak üzere olan bir asansör gördü ve koşarak, "Kapıyı tutun!" diye seslendi.
Asansör kapıları tekrar açıldı ve Olivia içeri aceleyle girip, kapıyı tutan kişiye teşekkür etti. "Teşekkür..."
Cümlesini bitiremeden, Olivia şaşkınlıkla sustu. Asansör duvarına yaslanarak, dehşet içinde karşısındaki adama baktı, dişleri birbirine vuruyordu.
Adamın keskin, derin yüz hatları ve uzun, etkileyici bir figürü vardı. Beyaz bir gömlek ve siyah pantolon giymişti, ona elit bir görünüm kazandırıyordu. Göz alıcı bir adamdı.
Ama Olivia hayranlık hissetmiyordu, sadece sonsuz bir korku. Çünkü o Robert'ti. Aynı yüz, aynı beyaz gömlek. Geri dönmüştü. Gerçekten intikam almak için geri gelmişti.
Kaçmak için çaresizce hareket etti, asansörde onunla kapana kısıldığını fark etti. Kaçış yoktu; onun insafına kalmıştı.
Olivia, asansör duvarına parmaklarını kazıyarak, onun elinden kaçınmaya çalıştı. "Bu... bu halka açık bir yer. Asansör durur durmaz, insanlar seni görecek. Kaçamazsın."
"Kaçmak mı?" Adam ona şaşkınlıkla baktı. "Neden kaçmam gereksin ki?"
Bir adım daha yaklaştı, alnına dokunmak için elini uzattı. Sesi bile aynıydı. O gerçekten oydu.
Olivia korkudan titredi, asansörün köşesine koşarak bağırdı. "Bana dokunma. Polisi arayacağım."
Evet, polis. Olivia çantasında telefonunu aradı ve 911'i tuşladı.
Asansör kapıları kısa süre sonra açıldı. Olivia sendeleyerek dışarı çıktı, adam arkasından geldi. Yoğun iş saatleriydi ve meslektaşları onun panik halinde kaçışını gördü.
"O... o kötü bir adam. Ben... polisi aradım. Yakında gelip seni tutuklayacaklar," diye bağırdı Olivia, meslektaşlarının arkasına saklanarak adamı işaret etti.
Meslektaşları adama, sonra Olivia'ya baktı. Bir nazik meslektaşı fısıldadı, "Olivia, emin misin? Bu Bay Green, şirketimizle sözleşme imzalamaya geldi. Dün gelmişti ama sen izinliydin."
"Hayır," Olivia başını salladı. "Eminim o..."
Adam Olivia'ya yaklaştı, ifadesi nazikti. "Hanımefendi, yanılıyor olmalısınız. Ben Charles Green, patronunuzun ortağıyım."














































